SAYI : ÖZDERİN 2024/12
Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Yapı Malikinin Kusursuz Sorumluluk Halleri konulu bültenimizde belirttiğimiz gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) kapsamında borcun kaynakları yalın hali ile sözleşmeden doğan borç ilişkileri, haksız fiilden doğan borç ilişkileri ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri[1] olarak düzenlenmiştir.
Tüm sorumluluk doğuran borcun kaynaklarında temel kriter kusur esasına dayanır. Bu kusur, sözleşmeye aykırılık olabileceği gibi haksız fiil de olabilir. TBK madde 49’da “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” hükmünü öngörerek sorumluluğu ve böylece borcu doğuran olayın kusur ve hukuka aykırılık olduğunu düzenlemiştir. Öte yandan kusur, her ne kadar sorumluluk çerçevesinde önemli bir unsur olsa da bazı sosyal düşünceler ve hakkaniyet gerekleri, doğan zarar nedeniyle kusuru bulunmayan bazı kişilerin de sorumlu tutulmalarını gerektirmiştir. Bir başka deyişle yasa koyucu zararın doğumunda kusuru bulunmayan bazı kişilerin de bundan sorumlu tutulmalarını kabul etmiştir[2]. T.C. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi bir kararında “Sanayiinin gelişmesi ve yurt düzeyine yayılması sonucunda işyerlerinde kullanılan teknik ve motorlu araçların her geçen gün daha fazla artması ve bu nedenle de alınabilecek her türlü önlemlerle dahi önüne geçilmesi olanağı bulunmayan tehlikelerin ortaya çıkması, dolayısıyla iş kazaları ve meslek hastalıklarının büyük artışlar göstermesi karşısında kusura dayanan sorumluluk ilkesinin yetersiz kaldığı modern toplum hayatının ihtiyaçlarına cevap vermediği görülmüştür.” demek suretiyle bu ihtiyacın öneminin altını çizmiştir.
Çağımızda ülkelerin, ekonomik gelişime yararı bulunan yüksek teknolojileri, makineleri kullanmaktan ve yeni enerji kaynaklarından yararlanmaktan getirdikleri ağır ve çok sayıda tehlike yüzünden vazgeçmesi düşünülemez. Öte yandan, gerekli her türlü önlem, özen ve tedbirin alınmasına rağmen bunların kullanılması sonucunda meydana gelen zararlar ile alakalı zarar gören tarafların hukuki korumadan yoksun bırakılması adalete de aykırı olur. Bu noktada kusursuz sorumluluk halleri adaletin bir gereği olarak kabul edilerek birçok hukuk sisteminde yerini bulmuştur.
Kusursuz sorumlulukta, sorumluluk atfedilen taraf, haksız fiili bizzat gerçekleştirmese ve/veya bu haksız fiilin doğmasına kusuru ile sebebiyet vermese dahi borçtan sorumlu kabul edilebilecektir. Kusursuz sorumluluk hallerinde; kişi, ya başka kişilerin eylemleri (istihdam ettiği ya da reisliği altındaki kişiler gibi) ya da sahip olduğu bazı varlıklar (bina veya inşa eseri, tehlikeli işletmesi, hayvan, motorlu araç gibi) nedeniyle sorumlu tutulmaktadır[3]. TBK kapsamında kusursuz sorumluluk getirilen durumlar 65. madde ve devamı kapsamında hakkaniyet sorumluluğu[4], özen sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu[5] başlıklarında düzenlenmiştir. Gerek hakkaniyet gerek özen gerekse tehlike sorumluluğunda, bir haksız fiil neticesinde oluşan zararın meydana gelmesinde doğrudan bir eylemi bulunmayan bir gerçek veya tüzel kişi, esas olarak bir şeye sahip olması veya statüsü nedeniyle doğan zararı gidermekle yükümlü olacaktır.
Kusursuz sorumluluk hallerinde tehlike sorumluluğu TBK’nın 71. maddesi ile “Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur. Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır. Belirli bir tehlike hâli için öngörülen özel sorumluluk hükümleri saklıdır. Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararlarının uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilirler.” olarak düzenlenmiştir.
Bir kişinin tehlike sorumluluğuna dayalı olarak sorumlu tutulabilmesi için, kusurlu olması ya da objektif özen veya gözetim ödevini ihlal etmesi gerekmez, önemli bir ölçüde tehlike arz eden bir işletme işletmesi veya temsil etmesi yeterli kabul edilecektir. Bu bağlamda kurtuluş kanıtı dahi getirilemeyen en ağır kusursuz sorumluluk hallerinden sayılır.
Bahsi geçen 71. maddede öngörülen “önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletme” kavramı içinse başkaca özel kanun hükümlerine[6] veya somut olayın koşullarına bakılması gerekir. Kanun koyucu özel bir kanun ile bazı olgulara tehlike sorumluluğunu bağlamıştır. Örneğin, elektrik ve nükleer enerji ile çalışan işletmelerde bu enerjinin niteliği kendine özgü tehlikeler oluşturur. Dolayısıyla mahiyeti gereği tehlike oluşturan bir girişimde bulunan kimse veya bir tüzel kişilikte temsil ve ilzama yetkili olanlar, kusurlu olmasa dahi, girişiminin neden olduğu zararları tazmin etmek zorundadır. Zarar görenlerle veya başkaca taraflarla yapılacak bir anlaşma ile dahi sorumluluk sınırlandıramaz. İlgili 71. madde hükmü kanundan doğan emredici bir kuraldır.
Niteliği gereği tehlike doğuran bir işletme işleten ya da faaliyet gösteren kişi, her ne kadar kurtuluş kanıtı getirmek sureti ile sorumluluktan kurtulamasa dahi, illiyet bağını kesen sebep ya da sebeplerin var olduğunu ispatlayarak sorumluluktan kurtulma imkânına sahiptir. Nitekim son verilen yargı kararları da tehlike sorumluluğunda zarar veren kişinin, sorumluluktan ancak illiyet bağının kesildiğini ispatlamak sureti ile kurtulabileceğine hükmetmektedir. Öteki sorumluluk hallerinde olduğu gibi tehlike sorumluluğunda da üç durumda illiyet bağı kesilebileceği yargı kararları ile öngörülmektedir. Bunlar mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve 3. kişinin kusurudur. Yargıtay uygulamasında illiyet bağının sadece kusura bağlı sorumluluktan değil sebep ve özellikle tehlike sorumluluğunun kurulabilmesi için zorunlu olduğu kabul edilmektedir. Çünkü kusurlu olmadığı gibi, kendisinden beklenen özeni gereği gibi yerine getirmiş olan bir işvereni, işyeri ya da işletmeyle uzaktan, yakından ilgili bulunmayan mücbir nedenlerden sorumlu tutmak hakkaniyete uygun düşmeyecektir. Örneklendirecek olursak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 85. maddesi[7] kapsamında bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaktır. Burada öngörülen durum da özel kanunla düzenlenmiş bir tehlike sorumluluğudur. Ancak aynı maddenin devam eden hükümlerinde “mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru veya üçüncü kişinin ağır kusurunun, işleteni sorumluluktan kurtarabilmesi için, kendisinin veya fiillerinden sorumlu oldukları kimselerin hiçbir kusurunun olmadığının ispatı gerekir” öngörülerek illiyet bağını kesen durumlarda sorumluluğun kısmen veya tamamen ortadan kalkabileceği düzenlenmiştir. Belirtmek gerekir ki bu haller, her bir somut olay özelinde ve dar kapsamda yorumlanması gereken istisnai durumlar olup bu öngörülen hallerin illiyet bağını kesebilmesi için kişinin hiçbir kusurunun olmaması ve olayın meydana gelmemesi için her türlü önlemi almış olduğunu ispatlaması şarttır.
Özetle, kusursuz olarak sorumlu kabul edilen işletme veya faaliyet sahibinin tabi olduğu bu ağır şartlar nedeni ile kusursuz sorumluluk hallerinin en ağırı tehlike sorumluluğu olarak bilinmektedir. Bu sebeple tehlike arz eden işletmelerin, iş sağlığı ve güvenliği ile çevrenin korunmasına dair önlemlerini en üst düzeyde alması, her daim gözetim ve denetim faaliyetleri yürütmesi, aldığı önlemleri-gözetim ve denetimleri ispat edecek kayıtlar bulundurması, kendisine yöneltilebilecek olası taleplerde illiyet bağını kesebilecek durumları ancak belgelerle ispatlaması gerekliliğinin farkında olması gerekir. Sorumluluğu ortadan kaldırabilecek illiyet bağını kesen haller istisnai olduğundan olası riskleri kapsayıcı sigorta bedeli yüksek bir mali mesuliyet sigortası yaptırması önem teşkil eder.
Konu ile ilgili herhangi bir soru veya sorununuz olması halinde bizimle irtibat kurmanızı rica ederiz.
Saygılarımızla,
Av. Senem Nimet ÇETİN
Danışmanlık Departmanı Yöneticisi
[1] Öte yandan borç ilişkilerinin kaynakları yalnızca TBK’da düzenlenen durumlarda ortaya çıkmamakta, diğer kanunlarda da borç kabul edilen kaynaklar bulunmaktadır.
[2] Ahmet M. KILIÇOĞLU; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, s.318.
[3] KILIÇOĞLU, s.319
[4] B. Kusursuz sorumluluk
I. Hakkaniyet sorumluluğu
MADDE 65- Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.
[5] III. Tehlike sorumluluğu ve denkleştirme
MADDE 71- Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır.
Belirli bir tehlike hâli için öngörülen özel sorumluluk hükümleri saklıdır.
Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararlarının uygun bir bedelle denkleştirilmesini isteyebilirler.
[6] Bunların bazıları: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu 31 , 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu, 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun, 8559 sayılı Petrol Kanunu ve 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanunu
[7] İşleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu:
Madde 85 – Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
Motorlu araç ölüme veya yaralanmaya sebebiyet vermiş ise, kazaya karışan aracın başkalarına devir ve temliki veya üzerinde bir hak tesisini önlemek amacıyla olaya el koyan Cumhuriyet Savcılıklarınca, aracın tescilli olduğu tescil kuruluşuna trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi için talimat verilir. Kaza anı ile Cumhuriyet Savcılığınca trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi arasında geçen süreler içinde kötü niyetle yapılan araç tescilleri hükümsüz sayılır. Şerhin konulduğu tarihten itibaren bir ay içerisinde, şerhin kaldırıldığına veya devamına ilişkin mahkeme kararı ibraz edilmediği takdirde bu şerh hükümsüz sayılır.
İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hakimin takdirine göre kendi aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından dolayı yardım edenin maruz kaldığı zarardan da sorumlu tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs sahibinin sorumlu kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü kişilere yapılması gerekir.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.