SAYI: ÖZDERİN 2021/18
Haksız eylem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi davaları çok çeşitli olmakla beraber bu davalara örnek olarak, ölüm ya da cismani zararla sonuçlanan bir iş kazası, trafik kazası ya da trafik iş kazası sebebiyle açılacak tazminat davaları, ayırt etme gücünü geçici kaybeden kişinin verdiği zararlardan, haksız rekabetten, fikri sınai hakların ihlalinden, kişilik haklarına saldırıdan ya da Medeni Kanun[1] çerçevesinde boşanma davalarından doğan tazminat davaları örnek verilebilir.
Tazminat davaları haksız eylem ya da sözleşmeye aykırılık hallerinden kaynaklanabilmektedir. Haksız eylem hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Haksız bir eylemin varlığı için aşağıda sayılan 4 unsurun beraber bulunması zorunludur:
- Hukuka aykırı bir eylem olmalı,
- Eylemi yapan kişinin kusuru olmalı,
- Kusurlu şekilde işlenen hukuka aykırı bu eylemden bir zarar doğmalı,
- Hukuka aykırı eylem ile zarar arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.
Bu unsurlardan bir ya da birkaçı eksik olduğunda yani bu şartların tamamı bir arada olmadığında haksız eylemden söz edilemez.
Türk Borçlar Kanunu 50. Maddesine[2] göre, zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu kanıtlamak yükümlülüğündedir. Kural olarak haksız eylemi gerçekleştiren kişinin sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması gerekir. Yasada kusursuz sorumluluk halleri ayrıca düzenlenmiş; hakkaniyet, özen, tehlike sorumluluğu olarak belirtilmiştir. Karayolları Trafik Kanunu’nda[3] özel olarak kayıt malikinin sorumluğu düzenlenmiştir.
TBK 50/2. Maddesine göre, zararın miktarı tam olarak kanıtlanamıyorsa hâkim olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde bulundurarak tazminat miktarını hakkaniyete uygun şekilde belirler. TBK 51. Maddesinde tazminat miktarının belirlenmesinde olayın gereği ve kusurun ağırlığı göz önüne alınacağı düzenlenmiştir. Tazminat hukukunda, “kişi kendi kusurundan faydalanamaz” ilkesi geçerlidir. TBK 52. Maddesinde zarar görenin zararı doğuran eyleme razı olması ya da zararın doğmasına veya artmasına etkisi varsa ya da tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmışsa hâkim tazminat miktarını indirme ya da kaldırma takdir hakkına sahiptir. Örneğin, motosiklet kullanıcısının geçirdiği trafik kazasında kask takmaması ve baş bölgesinden zarar görmesi ya da hatır karşılığı bir yolcu taşınması sırasında yolcunun zarar görmesi halleri tazminattan indirim sebeplerine örnek verilebilir. Bunun dışında zarar görene ya da yakınlarına SGK tarafından gelir bağlanmış ve tedavi gideri yapılmışsa, SGK tarafından yapılan ve sorumlulara rücu edilebilen tutarların ilk peşin sermaye değerinin, sigorta şirketleri tarafından yapılan ödemeler ya da ifa amaçlı yapılan ya da Borçlar Kanunu 76. Maddesi kapsamındaki geçici ödemeler de dâhil olmak üzere yapılacak tüm ödemelerin hükmedilecek tazminattan indirilmesi gerekmektedir. Sigorta şirketleri talep edilen tazminattan poliçe kapsamında (mali mesuliyet sigortası, üçüncü kişi mali mesuliyet sigortası, karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası, kasko sigortası, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigortası) ve poliçe limitiyle sorumlu olarak ödeme yapmaktadır. Bu anlamda sigorta yaptırmak, poliçe limitlerini üst düzeyde tutmak, poliçe kapsamındaki klozların geniş olması tazminat sorumluluğu olanlar yönünden bir hukuki ve mali güvence sağlamaktadır. Bunun yanı sıra ifa (ödeme) amaçlı olmayan ödemelerin ya da rücu edilemeyen SGK giderlerinin indirilmesi mümkün değildir. Örneğin, hastaneye ziyarete gitmek, cenazeye katılmak, mevlütte bulunmak ahlaki ve sosyal ödevler kapsamında olduğundan tazminattan bir indirim sebebi olmamakla beraber, zarar görenle yahut desteğin yakınlarıyla iletişim ve ilişki kurulmasını sağlamada bir adım olarak düşünülebilir.
Talep edilebilecek zararlar ölüm halinde cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri, çalışma gücü azalmış ya da yitirilmişse doğan kayıplar ile ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin uğradığı kayıplar ile bedensel zararlardır.
Maddi ve manevi tazminat davasını kural olarak haksız eyleme maruz kalan kişi açar. Bu kişi ölmüş ise desteğinden yoksun kalan yakınları maddi tazminat davası ve ölümünden üzüntü duyan yakınları manevi tazminat davası açabilir. Sadece haksız eyleme uğrayan kişinin ağır bedensel zararı varsa yakınların manevi tazminat hakkı bulunmaktadır.
Destekten yoksun kalanlar yalnızca ölenin akrabalarıyla ya da mirasçılarıyla sınırlı değildir. Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, ölen kişinin yardımlarından kaza tarihinde ve/veya gelecekte mahrum kalacak kişinin zararının giderilmesidir. Bu kapsamda talepte bulunacak kişinin, ölenin akrabası, mirasçısı olması şartı bulunmadığından, örneğin dini nikâhlı eşin ya da burs verilen öğrencinin destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı vardır.
Manevi tazminatın miktarının olayın meydana gelişi, tarafların kusuru, sosyoekonomik durumları gibi unsunlar dikkate alınarak, manevi tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerektiği kadar ve adalete uygun şekilde belirlenmesi, özendirici olmaması ve talep eden kişide zenginleşme yaratmaması gerekmektedir. Manevi tazminat bir ceza değildir. Malvarlığına ilişkin bir zararın giderilmesi de amaçlanmamıştır. Manevi tazminat tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar her olaya göre değişebileceğinden hâkimin takdir hakkını kullanırken etkili olan nedenleri de objektif ölçülere göre isabetli şekilde göstermesi gerekmektedir.
Haksız eyleme dayalı tazminat davalarında yasalarca öngörülmüş zamanaşımı süreleri vardır. Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
Zamanaşımı bir hakkın ileri sürülmesini engelleyici niteliktedir. Ancak zamanaşımı davanın açılmasını engellememekle beraber karşı tarafça zamanaşımı definin ileri sürülmesi gerekmektedir. Talep edilecek tazminatın dayanağına ve konusuna göre bu süre değişmektedir. Türk Borçlar Kanunu 72. Maddesine göre zamanaşımı zarar görenin zararı ve eylemi öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl her koşulda ise 10 yıldır. Eğer haksız eylem aynı zamanda bir suç teşkil eden türde ise bu süre tazminat davasında da uygulanabilecek ve uzamış ceza zamanaşımı içerisinde dava açılabilecektedir. Uzamış ceza zamanaşımı Türk Ceza Kanunu’na[4] göre ölüm halinde 15 yıldır. Bu nedenle eylemin üzerinden belli bir süre geçmiş olması ya da zarar veren ile zarar gören arasında akdi veya sosyal ilişkilerin devam ediyor olması dava hakkının ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir.
Konu ile ilgili olarak herhangi bir soru veya sorununuz olması halinde bizimle irtibat kurmanızı rica ederiz.
Saygılarımızla,
Av. Gözde CANTÜRK
Dava Departmanı Yöneticisi