SAYI : ÖZDERİN 2024/05
Genel anlamda yabancı para birimi ile yapılan ticari satışlarda faturanın düzenlendiği tarih ile faturanın ödendiği tarih arasında paranın değerindeki değişimden kaynaklı tarafların lehine ya da aleyhine ortaya çıkan farka ilişkin aleyhine fark oluşan tarafın düzenlediği faturaya kur farkı faturası adı verilir. Son dönemlerde ülkemiz ekonomisinde yaşanan döviz kurundaki değişimler, yüksek enflasyon, zaman zaman dövize endeksli satışa getirilen Türk Parasının korunmasına dair istisnai ve geçici mevzuat hükümleri ve küresel çapta hammadde-tedarik fiyatlarında yaşanan artışlar, dövize endeksli maliyetlerle ve vadeli olarak ticaret yapan ticari işletmelerde, alacakların tahsili veya ödenmesi noktasında birtakım ihtilafların yaşanmasına neden olmuştur. Bunlardan en çok gündeme gelen konu ise fatura düzenlendiği tarih-vade tarihi-borcun fiilen ödendiği tarihler arasında doğan kur değişiminden kaynaklı farkın talep edilip edilemeyeceğidir.
Kur farkı genel anlamdaki tanım gereği alacaklı veya borçlu taraf lehine de aleyhine de ortaya çıkabilir. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar sebebiyle uygulamada daha çok satıcı aleyhine oluşan kur farklarından oluşan zararlar ihtilaflara konu olduğundan işbu yazımız konusu satıcı aleyhine doğabilecek kur farkı zararının nasıl talep edilebileceği noktasında olacaktır.
Kur farkının varlığından bahsedebilmek için evvela taraflar arasında satışa konu mal ve hizmetin bedelinin dövizle belirlenmiş olması gerektiği açıktır. Bu anlamda kur farkı talep edebilmek için birinci şart yapılan ticari satımın döviz cinsinden yapıldığının ispat edilmesidir;
“Bedeli yabancı para olarak gösterilen faturalar yönünden akdi ilişkinin yabancı para cinsinden kurulduğunun kabulü gerekir. Yabancı para üzerinden kurulan temel ilişkide fatura tarihindeki kur ile ödeme tarihindeki kur arasındaki farkın istenebilmesi için uygulama ya da teamül aranmaz. Hal böyle olunca mahkemece yabancı para cinsinden düzenlenen faturalar yönünden davacının kur farkı talebi yönünden TL cinsinden yapılan ödemeler dikkate alınarak uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılarak ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 13.03.2019 tarih 2018/1227 Esas, 2019/1611 Karar)
“Kur farkına esas olan faturalar incelendiğinde, satılan malların döviz karşılığının gösterildiği ve bu nedenle ödeme tarihlerine göre kur farkı istenebileceği anlaşılmaktadır. Ancak malın geri iadesi suretiyle yapılan ödemeler ile çek keşide edilmek suretiyle yapılan ödemelerde kur farkı istenemez. Bono ile yapılan ödemelerde ödeme tarihi, havale ve elden yapılan ödemelerde ise makbuz ve havale tarihi itibariyle kur farkı doğuyorsa bu fark istenebilir.” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 05.12.2019 tarih 2018/965 Esas, 2019/5447 Karar)
Taraflar aralarında yazılı anlaşma ile kararlaştırılan sözleşme bedelinin ve dövize endeksli düzenlenen faturanın “yabancı para ile aynen ödenmesini” kararlaştırabilir. Taraflar dövizle aynen ödeme kaydına dair açık ve yazılı bir anlaşma sağlamadıkları takdirde ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 99. maddesi[1] gereği borçlunun seçimlik hakkı ile ödeme günündeki rayiç üzerinden Türk Lirası ile borcunu ifa etmesi de mümkün hale gelecektir. (Bkz: Yabancı Para Borcunun İfası ve Döviz ile Sözleşme Akdetme Yasağı)
Bu durumda faturanın düzenlendiği veya faturanın ödeneceği ödeme vadesi ile borçlu tarafından fiilen ödeme yapılan tarih arasında fark oluşacaktır. Peki bu fark satıcı zararına ise nasıl talep edilecektir?
Birinci ihtimalde borçlu, kararlaştırılan ödeme vadesindeki kuru dikkate alarak Türk Lirası ile süresinde ödeme yaptığında ortada bir temerrüt söz konusu olmadığından TBK genel hükümlerince kur farkı talep hakkı doğmayacaktır. Öte yandan borçlu, borcunu vadettiği ödeme vadesinde değil de akde aykırı şekilde daha ileri bir vadede yerine getirirse, fiili ödeme tarihinde kur düştüğü durumda satıcının zarar görme ihtimali ortaya çıkacaktır. Bu durumda TBK’nın “Borçların İfa Edilmemesinin Sonuçları” başlıklı 112. maddesi[2] ve devamı genel hükümleri kapsamında borcun süresinde ödenmemesi nedeniyle ortaya çıkan zararını talep hakkı doğacağı kabul edilebilecektir.
Öte yandan muhtelif yargı kararlarında, bu durumda oluşan kur farkından kaynaklı zararın talep edilebilmesi için alacaklının açıkça ihtirazı kayıt göstermesi veya kur farkından kaynaklı zararını saklı tuttuğuna dair açık bir sözleşme hükmünün varlığının bulunması gerektiğine de karar verilebilmektedir. Bu sebeple kararlaştırılan ödeme tarihi ile fiili ödeme tarihi arasındaki zararları talep edebilmek için dahi satıcının fatura veya sözleşmede açıkça kur farkından kaynaklı aleyhine doğabilecek zararlarını talep hakkını saklı tuttuğunu bildirmesi isabetli olacaktır. Kanaatimizce sözleşmede açıkça yazılı olmasa dahi, borçlu süresinde borcunu ifa etmemişse TBK 112. maddesindeki genel hükmüne dayanılarak kur farkını zarar olarak talep edebilecekse de yargı kararları uyarınca taraflar arasında buna dair açık ve yazılı bir hükmün varlığı gerektiğine de karar verilebildiğinden risk almamak için fatura veya sözleşmede buna ilişkin açık bir ihtirazı kayıt içeren madde koyulması koruyucu olacaktır.
“Kur farkı alacağının talep edilebilmesi için taraflar arasında akdedilen sözleşmede hüküm bulunması ya da faturaya konu malların döviz karşılığı satımının yapılmış olması gerekir. Kur farkında vade farkı istemleri gibi teamülün olup olmadığı önemli değildir…” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 11.09.2018 tarih 2017/3549 Esas, 2018/4033 Karar)
“Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, taraflar arasındaki ilişkinin … cinsinden olduğu, ödemelerin fatura tarihinden 120 gün sonra vadeli olarak düzenlenen TL cinsinden çeklerle yapılacağı, kur farkının doğması halinde bunun ayrıca ödeneceğinin sözleşme gereği olup, sözleşme doğrultusunda davalının davacıdan kur farkı alacağı talep etmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir… usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA… oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 08.03.2016 tarih 2015/10974 Esas, 2016/4258 Karar)
Bir diğer durum ise faturanın düzenlendiği tarih ile kararlaştırılan ödeme vadesindeki tarih arasında doğabilecek kur değişimleridir. Yukarıda değinmiş olduğumuz TBK 112. maddesi genel hükmü, temerrüdün yani borçlunun borcunu süresinde ifa etmemesinin sonuçlarını ilgilendirdiğinden, fatura tarihi ile ödeme vade tarihinde kurda bir değişim olmuşsa genel hükümlere dayanılarak farkın talep edilmeyeceği açıktır. Çünkü borçlu borcunu kararlaştırılan vadede ifa etmiş, temerrüde düşmemiş, aynen ödeme kaydı bulunmadığından seçimlik hakkını kullanarak ödeme vadesindeki kur üzerinden ödeme yapmıştır. Vadeli satış yapan satıcı alacaklı bu durum için de (fatura düzenleme tarihi ile ödeme vade tarihi arasındaki) kur değişiminden kaynaklı zararını talep hakkını saklı tutmak istiyorsa, açıkça sözleşmede buna dair bir şartın varlığının aranacağı açıktır. Özellikle yurtdışından tedarik edilerek satış yapılan-hizmet verilen durumlarda satıcılar, fatura tarihi ile ödeme vadesi arasında da malın yurtdışındaki tedarikçisine yapılan ödemelerdeki farklılık nedeniyle zarar görebilmektedir.
Bu gibi risklerin önüne geçebilmek için özellikle vadeli ve dövize endeksli maliyetlerle satış yapan işletmelerin, Türk Parasının Korunmasına dair mevzuat hükümlerine aykırı bir durum yok ise koruyucu olması adına dövize endeksli fatura düzenlemeleri ve düzenleyecekleri faturaları için aynen ödeme kaydı koymaları, yoksa fatura düzenlenme tarihi - ödeme vade tarihi - fiili ödeme tarihi arasındaki kur farkından kaynaklı zararlarını talep edebilmeleri için açık bir madde ilave etmelerini hukuken önem arz etmektedir.
“Taraflar arasındaki sözleşmelerde kur farkı istenebileceğine dair hüküm bulunmaktaysa da davacı düzenlemiş olduğu iki adet satış faturasında satışa konu emtianın değerini TL bazında göstermiştir. Her ne kadar vergi mevzuatı gereği faturaların TL olarak düzenlenmesi zorunlu ise de ne miktarda döviz karşılığı olduğunun faturada gösterilmesi gerekmektedir. Davacının, sadece TL bazında fatura düzenlemiş olması sözleşmenin kendisine tanımış olduğu kur farkı alacağını talep etmediğini ve tercihini TL bazında ödeme yapılması noktasında kullandığı anlamına gelir… sözleşmede yer alan kur farkı alacağına dair hükme dayanılarak davanın kabulü yoluna gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.11.2013 tarih 2013/12660 Esas, 2013/18580 Karar)
“Taraflar arasındaki sipariş formunda satış bedeli KDV dahil 31.926,37 USD olarak belirlenip, “Ödeme tarihindeki TCMB döviz satış kuru geçerlidir.” düzenlemesine yer verildiği, Vergi Usul Kanunu gereğince TL üzerinden düzenlenmesi gereken faturada da yabancı para alacağına ilişkin kurla ilgili şerh bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında ödeme günündeki TCMB döviz satış kuru belirlenip kur farkı oluşup oluşmadığı saptanarak karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisinde isabet görülmemiştir…” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 19.12.2017 tarih 2016/14556 Esas, 2017/8080 Karar)
Tüm bu durumları dikkate alarak global tedarik ağı bulunan müvekkillerimizin fatura-sipariş formu veya sözleşmelerine, her somut olaya göre farklı kurallar söz konusu olabilirse de kapsayıcı olacak şekilde “Faturada bedeller dövize endeksli belirlenmiş ise ödemenin aynen dövizle yapılması esastır. Ancak fiili ödeme tarihindeki herhangi bir mevzuat engeli nedeniyle Türk Lirası kabul edilmesi gerekirse fiili ödeme günündeki TCMB Döviz efektif satış kuru karşılığı ödenir. Satıcı’nın fatura düzenleme tarihi ile ödeme vade tarihi veya ödeme vade tarihi ile fiili ödeme tarihi arasında kur farkından kaynaklı doğabilecek zararlarını talep hakkı bulunmaktadır. Alıcı bu kur farkı faturası düzenlenmesini kabul eder.” anlamına gelen bir hükmün ilave edilmesi tavsiye edilmektedir.
Kur farkından kaynaklı zarar görme ihtimali bulunan müvekkillerimizin olası risklere karşı bize sipariş formu veya sözleşmelerini iletmelerini, görüşlerimizi alarak ticari ilişkiye girmelerini önemle rica ederiz.
Konu ile ilgili herhangi bir soru veya sorununuz olması halinde bizimle irtibat kurmanızı rica ederiz.
Saygılarımızla,
Av. Senem Nimet ÇETİN
Danışmanlık Departmanı Yöneticisi
[1] “MADDE 99- Konusu para olan borç Ülke parasıyla ödenir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir.”
[2] “MADDE 112- Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.”