img-01

Haber & Etkinlikler

Bilgi Arama

İş Kazası ve Meslek Hastalığını Bildirmeyen Sorumlulara SGK Tarafından Uygulanan Yaptırımlar ve İtiraz Usulü

2022-11-11

SAYI   : ÖZDERİN 2022/31

 

Hukukumuzda iş sağlığını ve güvenliğini düzenleyen en temel mevzuat 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’dur (“Kanun”). Kanun’un 1. maddesine göre amacı “işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir.” olarak belirtilmiştir. 2. maddesinde ise yasanın kapsamı çizilmiş, 1. fıkrasında kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine uygulanacağı belirtilmiş olup devamında istisnaları sayılmıştır.[1]

Kanun’un tanımları düzenleyen md. 3/g bendinde iş kazası “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı” olarak tanımlanmıştır. Bu hususta 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (“5510 sayılı Kanun”) iş kazasını düzenleyen md. 13/1 hükmüne değinmekte yarar vardır. İlgili hükümde iş kazası tanımlanmış ve unsurları şu şekilde belirtilmiştir;

a) sigortalının işyerinde bulunduğu sırada

b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle

c) bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda

d) emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda

e) sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında

meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.

Belirtmek gerekir ki iş kazası sadece bedenen gerçekleşen zararları değil, psikolojik olarak meydana gelen zararları da içine almaktadır. Bülten konumuz iş kazasının meydana gelmesi durumunda işveren ve sağlık hizmet sunucularının olayı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına (“Kurum”) bildirmesi ve bildirilmemesi durumunda uygulanacak yaptırımlar olup yazının devamında bundan bahsedilecektir.

İş kazasının Kuruma bildirimi 5510 sayılı Kanun md. 13/2 hükmünde;

a) 4a’lılar için işverene yükletilmiş bir sorumluluk olup o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde,

sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından kendisine bildirilen meslek hastalıklarını, öğrendiği tarihten itibaren üç iş günü içinde,

b) 4b’liler için kendisi tarafından, bir ayı geçmemek şartıyla rahatsızlığının bildirim yapmaya engel olmadığı günden sonra üç işgünü içinde,

bildirilmesi zorunlu olup iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile Kuruma bildirilmesi zorunludur. Bu fıkranın (a) bendinde belirtilen süre, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde, iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Yine Kanun’un 14. maddesinde de bu hususta bir hüküm yer almakta olup ilgili maddenin 2. fıkrasında işverenin iş kazasını olay tarihinden itibaren 3 iş günü içerisinde kuruma bildirmesi gerektiğini düzenlenmiştir.

Ayrıca Kurum’un 2017/11 tarihli genelgesi ile 2016/21 tarihli genelgesinde değişiklik yapılarak “23/04/2015 tarihinden geçerli olmak üzere, istirahat raporu verilen hallerde istirahat raporunun iş kazası vaka türünde olması da iş kazası bildirimi yerine geçecektir. Sağlık hizmet sunucularının iş kazası provizyonu almadığı, ancak alınmış olan diğer provizyon tiplerinin tanı bölümlerinde iş kazası ifadesinin bulunduğu hallerde de bildirim yapılmış sayılacaktır.” denilmiştir.

Kanun’da işyeri hekimleri ve sağlık hizmet sunucularına da bildirim yükümlülüğü verilmiştir. (md. 14/3,4) “(3) İşyeri hekimi veya sağlık hizmeti sunucuları; meslek hastalığı ön tanısı koydukları vakaları, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularına sevk eder. (4) Sağlık hizmeti sunucuları kendilerine intikal eden iş kazalarını, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları ise meslek hastalığı tanısı koydukları vakaları en geç on gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirir.[2]

Kanun’a aykırılık hallerinde uygulanacak idari yaptırımlar yasanın 26. maddesinde düzenlenmiştir. 26/2 fıkrasında diğer idari yaptırımlardan farklı olarak 14. maddede belirtilen bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere uygulanacak idari para cezaları doğrudan Kurum tarafından verilir. Sosyal Güvenlik Kurumunca verilen idari para cezalarının tebliğ, itiraz ve tahsilinde 5510 sayılı Kanun’un 102. maddesi hükümleri uygulanır.

İdari para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir.[3] İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler.[4] Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde, idari para cezası kesinleşir.[5] Bu durumda Kurum, idari para cezasının tahsili için icra yoluna başvurur.

İdare hukukunda süreler, ilgili işlem tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, tebliğ edilmemiş ise ıttıla (öğrenme) tarihinden başlar. Nitekim bu hususta Danıştay 2. Dava Dairesinin 2009/889 E. ve 2009/3221 K. sayılı kararında “İdari davalarda, dava açma süresi başlangıcının dava konusu edilecek işlemin yazılı bildirimi ile başlayacağı esas olmakla birlikte; uygulamada, bazen idari işlemin yazılı bildiriminin yapılamaması durumunda ilgililerin, menfaatlerini ihlal eden işlemlerden bir şekilde haberdar olduklarını gösterdikleri tarihin, idarece aksi ispat edilmedikçe yazılı bildirim tarihi olarak kabulü suretiyle dava açma süresinin başlangıcına esas alınacağı yerleşmiş içtihatlardandır.denilmiştir.[6]

Kanun’un bu noktasında esas olarak uyuşmazlıklar itiraz usulünde ortaya çıkmaktadır.[7] İdari para cezalarına karşı itiraz yolu 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesinde “İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.” olarak düzenlenmiş olsa da aynı kanunun 3. maddesinde “Bu Kanunun; a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır.” denilerek, Kanun’un 26/2 atfıyla 5510 sayılı Kanun md. 102’ye atıf yapılmıştır.

Kısaca belirtmek gerekirse, Kanun’un 14. maddesine aykırılık hallerinde verilen idari para cezalarına itiraz usulünde öncelikle Kuruma itiraz edilmesi, itirazın reddedilmesi halinde ise idari yargı yoluna başvurulması gerekir.

Ayrıca idari para cezasının para miktarı tayin edilirken iş yerinde kaç işçinin çalıştığı, işin tehlike durumu gibi kriterler göz önüne alınmaktadır. İdari para cezasının miktarı her sene güncellenmektedir.

Uygulamada bir başka sorun da iş kazasının tespitinde ortaya çıkmaktadır. Örneğin İstanbul BİM. 10. İdari Dava Dairesi’nin 2018/307 E. ve 2018/2917 K. sayılı kararıyla onanan ilk derece mahkemesi kararının ilgili bölümünde sağlık kuruluşunun hatalı tespiti şu şekilde değerlendirilmiştir:

“Uyuşmazlıkta, F. B. hakkında yetkili doktor tarafından düzenlenen adli rapor formunda, olayın iş kazası olduğuna ilişkin herhangi bir tespitin yapılmadığı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda iş kazasının, işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay şeklinde tanımlandığı, davalı idare tarafından olayın iş kazası olduğuna ilişkin herhangi bir hususun ortaya konulamadığı, bu durumda davacı tarafından davalı idare sistemine yapılan iş kazası bildiriminin sehven yapıldığının kabulü gerektiği, dolayısı ile iş kazası kapsamında olduğu ortaya konulamayan olayın, süresi içerisinde bildiriminin yapılmadığından bahisle tesis edilen işlemin hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.”[8]

Görüldüğü üzere iş kazasının tespitinde Kurum ve hastane raporu önemli olup olayın gerçekleşme şekli ve hukuki mahiyeti tespit edilmelidir. Hastalar ya da işverenler tarafından sağlık hizmeti sunucularına iş kazası olduğu bildirmediği veya yapılan tıbbi incelemeler sonucu iş kazası olabileceği sonucu çıkarmadığı takdirde hastanenin başvurunun iş kazasından kaynaklandığını bilmesi mümkün olmayıp vakanın sebebini kendiliğinden araştırma gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır.[9] Nihayetinde kazanın mahiyetinin tespiti yükümlülüğü Sosyal Güvenlik Kurumuna aittir. Bu durumun tespitinde iş kazasının gerçekleştiği yerdeki kamera kayıtları, işçi beyanları büyük önem taşımaktadır.

Konu ile ilgili herhangi bir soru veya sorununuz olması halinde bizimle irtibat kurmanızı rica ederiz.

 

Saygılarımızla,

 

Av. Gözde CANTÜRK                            Stj. Av. Yakup Emre ÜLPEREN

Dava Departmanı Yöneticisi                Dava Departmanı

 

[1] “Ancak aşağıda belirtilen faaliyetler ve kişiler hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz: a) Fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerlerindekiler hariç Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetleri. b) Afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetleri. c) Ev hizmetleri. ç) Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar. d) Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan işyurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetleri.”

[2] Sağlık hizmeti sunucuları tarafından iş kazasının varlığının bilinebilmesi, öğrenilmesi ve intikal ettiğinin kabulü, gerekli bilgilerin işçi ya da işveren tarafından verilmesi ya da iş kazası ön tanısı konulması kapsamında mümkün olabilecektir. Bu nedenle bildirim süresinin 5510 sk. md. 13/2c atfıyla sağlık hizmet sunucuları tarafından da öğrenildiği tarihten başladığı kabul edilmesi gerekmektedir. Olayın iş kazası olduğunun ispati ve sağlık hizmet sunucularının iş kazası olduğundan haberdar olması hakkında örnek karar için bkz; Konya BİM. 4. İDD. 2020/1307 E. ve 2021/41 K.

[3] 5510 sk. md. 102 İdarî para cezalarının, Kuruma itiraz edilmeden veya yargı yoluna başvurulmadan önce tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde peşin ödenmesi halinde, bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme idari para cezasına karşı yargı yoluna başvurma hakkını etkilemez.”

[4] maddenin devamında “Mahkemeye başvurulması idari para cezasının takip ve tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde ödenmeyen idari para cezaları, 89 uncu madde hükmü gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir.” denilmiştir. Görüldüğü üzere kuruma itiraz takibi durdurur iken mahkemeye başvurulması takibi durdurmaz.

[5] Bu hususta kuruma itiraz yoluna başvuru bir dava şartıdır;

İdari Yargılama Usulü Kanunu md.11: “1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. 2. Otuz gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.”

Ancak belirtmek gerekir ki, İYUK md. 7’nin aksine dava açma süresi genel hüküm olan 60 gün değil, 5510 sk. md. 102’de düzenlendiği gibi 30 gündür.

[6] Antalya 4. İdare Mahkemesi 2020/280 E. ve 2020/337 K.

“Hastalar davacı kurum tarafından normal hasta olarak değerlendirilmiş, MEDULA programı üzerinden şikayet edilen hastalık doğrultusunda provizyona alındığı görülmüş fakat; işverenin davalı idareye 3 gün içinde durumu iş kazası olarak bildirmesi üzerine, davalı idarece işveren bildirimleri sonucu tespit edilen iş kazalarının sağlık hizmeti sunucusu tarafından usulüne uygun herhangi araçla bildirilmediğinden bahisle para cezası verildiği görülmüştür. Oysa idari para cezası verilmesine konu edilen hastalar açısından, hastalar ile hasta yakınlarının herhangi bir beyanların olmaması yanında, tedaviyi gerçekleştiren doktorların da iş kazası veya meslek hastalığı yönünde bir tanı koymamasına rağmen sadece işveren beyanı doğrultusunda idari para cezası uygulandığı görülmüştür. Bu itibarla anılan kişiler açısından iş kazası veya meslek hastalığı beyanında bulunmayan ve tanısı koyulmayan hastalara ilişkin MEDULA programında iş kazasından bahsetmenin mümkün olmadığından, iş kazası ve meslek hastalığı bildiriminin yapılmadığı gerekçesiyle davacı sağlık kuruluşuna idari para cezası kesilemeyeceği sonucuna varılmıştır.”

[7] Bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi’ne götürülen bir karar için bkz; Uyuşmazlık Mah. 2020/148 E. ve 2020/101 K.

[8] Aynı yönde Samsun BİM 3. İDD. 2020/97 E. ve 2020/1003 K. sayılı kararında ilk derece mahkemesinin “…söz konusu işlemden önce davacı şirketin anılan tarihte işyerinde herhangi bir iş kazasının yaşanmadığı yönündeki iddiasını çürütecek şekilde hastane kayıtlarının gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığı, bir hatalı beyanın veya yanlış anlamanın bulunup Sayfa 1/4 bulunmadığı, gerçekten bir iş kazası mevcut ise bunun işyerinin hangi bölümünde, hangi saatte, nasıl meydana geldiği hususlarının adı geçenin ve işyerindeki diğer çalışanların ifadesine de başvurulmak suretiyle yapılacak bir soruşturmayla şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulmadığı, bu haliyle salt hastane kayıtlarındaki "iş kazası" ifadesine dayanan idari para cezasının açık ve net bir tespite dayanmadığı, bu durumda; işyerlerinde meydana gelen bir olayın iş kazası vasfında olup olmadığının belirlenmesi görevinin ve yetkisinin davalı idareye ait olduğu, bu konudaki işçi beyanına dayanan hastane kayıtlarıyla yetinerek iş kazası olduğu iddia edilen olayın gerçekten iş kazası olup olmadığı ve meydana gelen olaydan hiçbir surette haberdar edilmeyen davacı şirkete isnat edilen "bildirimde bulunmama" şeklinde gerçekleştiği iddia edilen ihmali davranışta davacı şirketin herhangi bir kusurunun bulunup bulunmadığı hususlarının her türlü şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulamadığı anlaşıldığından, eksik inceleme ve araştırma sonucunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir” kararına atıf yaparak ilk derece mahkemesinin kararını onayarak davanın reddine karar vermiştir.

[9] Hastanenin de kendisine tedavi için başvuran hastaların rahatsızlığı ile ilgili kendilerinden bilgi alınırken “rahatsızlığının nerede gerçekleştiği ya da nerede başladığı” şeklinde sorular sorarak “hastaları özel hayatlarıyla ilgili bilgi vermeye zorlama hakkı” bulunmadığı gibi mevzuat ve tıp etiği gereği hastaların mahremiyetine saygı göstermek yükümlülüğündedir. Hasta Hakları Yönetmeliğinin Hasta Haklarının Korunması başlıklı Mahremiyete Saygı Gösterilmesi alt başlıklı 21. maddesi: “Hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edilir.” Mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu istemek hakkı; a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin gizlilik içerisinde yürütülmesini, d) Tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale sırasında bulunmamasını e) Hastalığın mahiyeti gerektirmedikçe hastanın şahsi ve ailevi hayatına müdahale edilmemesini kapsar” hükmündedir.