SAYI : 2021/21
Bu bültenimizde hepimizi doğrudan ilgilendiren araç kazalarında araç malikinin (bir üst – geniş kapsamlı kavram olarak araç işletenin) sorumluluğu, bu sorumluluktan kurtulma halleri ve sorumluluktan kurtulma şartlarının zorluğu sebebiyle zararı en aza indirmek amacıyla alınabilecek tedbirler anlatılmaktadır.
Bilindiği üzere, Türk hukuk sistemi, sorumluluğun tespiti ve tazmini açısından “kusur sorumluluğu” ilkesini esas almaktadır. Kusur sorumluluğu dendiğinde anlaşılması gereken şey “zarar verenin, vermiş olduğu zararı karşılamakla yükümlü olduğu”dur. Türk Borçlar Kanunu[1] kusur sorumluluğunu “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür” şeklinde hükme bağlamıştır. Görüleceği üzere zarar veren fiil, herhangi bir hukuk kuralı ile yasaklanmasa dahi zarar veren kişi zarar görene kusuruyla vermiş olduğu zararı gidermekle yükümlüdür.
Kusur sorumluluğunun temeli “kusur, hukuka aykırılık, zarar ve zarar ile zararın ortaya çıkmasına sebep olan fiil arasında uygun nedensellik bağı” olmak üzere dört temel unsurdan oluşur. Ancak hukukumuzda esas alınan bir diğer sorumluluk hali vardır ki; kusur sorumluluğunun temelini oluşturan unsurlar aranmaksızın zararın giderilmesi zorunlu tutulmuştur. Bu hallerde, kişinin sorumlu olduğu tespit edilirken; kusur, hatta bazen zarar veya hukuka aykırılık unsurları aranmaz. Bahsettiğimiz bu durumlar kanunda istisnai olarak sayılmış olup, “kusursuz sorumluluk” halleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde çalışma koşullarının değişmesi, lojistik ve üretim ağlarının genişlemesi, uzun süreli araç kiralamalarının yaygınlaşması, sosyal yaşamımızda da araçlara ulaşımın maddi ve manevi olarak kolaylaşması ile birlikte yaşanan trafik kazalarında sorumluluğun tespiti, sorumluluğu doğacak kişi veya kurumların meydana gelecek zarar sonrası haklarının ne olduğunu bilmesi ve bu haklara paralel olarak bir işleyiş düzenlemesi oldukça önem arz etmektedir.
Karayolları Trafik Kanunu[2] uyarınca araç işleten,“Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir.” Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere araç işleten kişi, araç maliki olarak sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle araç işletenin yalnızca aracın mülkiyetini kendisinde bulunduran kişi olarak kabul edilmesi ileride karşılaşılacak bir sorumluluk halinde büyük yanılgılara sebep olacağı gibi yazı boyunca sıkça tekrarlanan araç işleten kelimesinin araç malikini de kapsayan bir üst kavram olduğunu belirtmekte yarar vardır.
Bir motorlu araç, bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında işletilmekteyken, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olur. Hukuken sorumlu olduğu kabul edilen kişinin eyleme (kazaya) hiçbir şekilde karışmamasına rağmen, eylemin bütün maddi sonuçlarından sorumlu olması, tazminat ödemesi anlamına gelmektedir. Aktüer hesaplarla kazaya uğrayan kişinin yaşı, eğitimi, maluliyet oranı, gelir durumu dikkate alınarak yapılan bu hesaplar sonucunda özellikle yargılama giderleri de eklendiğinde çok yüksek tazminatların ödenmek zorunda kalındığını belirtmekte yarar vardır.
Bazı istisnai durumlarda, araç işletenin sorumluluktan kurtulabileceği düzenlenmiştir. Aranan koşullar aşağıdaki gibidir:
- Kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaması
Zararın meydana gelmesinde araç işletene ve eylemlerinden sorumlu bulunduğu kimselere yüklenebilecek bir kusur bulunmamalıdır. Kazanın meydana gelmesinde etkili olmayan trafik kuralının çiğnenmesi, işletenin sorumluluktan kurtulmasına engel değildir.
- Araçtaki bir bozukluğun kazayı etkilemiş olmaması
Varsa araçtaki bozukluğun kazayı etkilememiş olması gerekmektedir. Araçtaki bozukluk, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan kaynaklanıyorsa işleten zarardan sorumlu olmaz. Ancak belirtmek gerekir ki imalatçı üçüncü kişi sayılmaz. Tamircinin kusuru, bakım ve onarımdaki dikkatsizlik ve özensizliğine dayanıyorsa işletenin sorumluluğu doğar.
İşletenin sorumluluktan kurtulabilmesi için ön koşul olarak belirlenen “kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaması ve araçtaki bir bozukluğun kazayı etkilemiş olmaması” tek başına yeterli görülmemektedir. İşletenden, ayrıca kurtuluş kanıtı getirmesi de beklenmektedir. Kurtuluş kanıtı “zararlandırıcı olayın mücbir sebep veya zarar görenin kusuru veya üçüncü kişinin ağır kusuru sebebiyle meydana geldiğinin ispat edilmesi” anlamına gelmektedir.
Ön koşul olarak yukarıda belirtilen ana iki unsurun varlığı ile birlikte “mücbir sebep, üçüncü kişinin ağır kusuru veya zarar örenin ağır kusurunun” varlığı araştırılacaktır. Ön koşul unsurlarının varlığı tespit edilememişse zaten araç malikinin sorumlu olmadığına dair mahkeme tarafından herhangi bir araştırma yapılmayacaktır.
- Mücbir Sebep
Mücbir sebep, “bilim ve teknolojinin sunduğu bütün imkânlardan yararlanılsa ve her türlü özen gösterilse dahi hiç kimsenin, mutlak surette kazanın meydana gelmesinin önüne geçemeyecek olmasıdır.” yani zarar ile motorlu aracın işletilmesi arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldırır niteliktedir.
- Mağdurun Ağır Kusuru
Zarar görenin ağır nitelikteki kusuru, zararla motorlu aracın işletilmesi arasındaki uygun nedensellik bağını keser; hafif nitelikteki kusuru ise kesmez.
Zarar görenin ağır kusuruna; bir yayanın trafik kurallarına aykırı olarak karşıdan karşıya geçmesi, alkollü bir yayanın, yayalara yasak olan caddede gece vakti dolaşması, kişinin hareket halindeki otobüsten atlaması halleri örnek olarak verilebilir.
- Üçüncü Kişinin Ağır Kusuru
Üçüncü kişi; “işleten ve işletenin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, bu kimselerin eylemlerinden sorumlu bulunduğu kimseler ile zarar gören dışında kalan kimselerdir”. Bazı durumlarda, diğer aracın işleteni de üçüncü kişi kabul edilebildiği gibi, özel hüküm bulunmakla birlikte aracı çalan ve gasp eden kimseler de üçüncü kişidir. Üçüncü kişinin ağır kusuru, zararla motorlu aracın işletilmesi arasındaki uygun nedensellik bağını ortadan kaldırır; hafif nitelikteki kusuru ise kaldırmaz. Ancak bunun için üçüncü kişinin ayırt etme gücüne sahip olması gerekmektedir, aksi takdirde sorumluluk devam edecektir. Hafif nitelikte kusur olarak kabul edilen durumlar, hâkimin takdirinde olmak üzere hükmedilecek tazminat miktarına karşı indirim sebebi olarak ileri sürülebilecektir. Üçüncü kişinin ağır kusuruna; kaldırımda kavga eden kimselerden birinin, diğerini yoldan geçen arasın önüne itmesi, üçüncü kişinin (örneğin tamirci) kasten aracı bozması ve bu bozukluğun kazaya sebebiyet vermesi örnek olarak verilebilir.
Nihai olarak, işletenin, tehlike sorumluluğunu ortadan kaldırabilmesi için en başta kazanın meydana gelmesinde kendisine veya eylemlerinden sorumlu bulunduğu kimselere yüklenebilecek bir kusurun bulunmadığını ve araçtaki bozukluğun kazanın oluşumunda etkisinin olmadığının ispatı gerekir.
Özellikle ve önemle belirtmekte yarar vardır ki bunlar çok zor ve çok nadir karşılaşılan kurtuluş kanıtları olup esasen bir trafik kazasında araç kullanıcısının ve dolayısıyla araç malikinin bir üst kavram olarak araç işletenin sorumluluğunun doğmaması imkânsıza yakın hallerdir. Öte yandan, bu kurtuluş kanıtları mevcut olsa dahi ispat yükü araç işletene ait olduğundan ve bu ihtimallerin mevcudiyetinin ispatı imkânsıza yakın denebilecek kadar zor olduğundan sorumluluğun yine de devam etme imkânı ve ihtimali vardır. Bu nedenle tazminat sorumluluğunda gerekli tedbirlerin kaza öncesinde alınmış olması çok önemlidir.
Araç işletenin, sıklıkla karşılaşılan hali ile malikinin, olası bir trafik kazasında sorumluluktan kurtulma halleri yukarıda izah edildiği üzere oldukça istisnai ve mahkeme huzurunda ispatı imkânsıza yakın hallerdir. Bu haliyle sorumluluktan korunma / kurtulma tedbirlerinin kazadan sonra değil kaza öncesinde alınması zorunludur. Bu bağlamda:
-
-
-
- Kasko sigorta poliçelerinin bilinir ve güvenilir bir şirketten yapılması,
-
-
-
-
-
- Sorumluluk limitlerinin yüksek olması,
-
-
-
-
-
- Manevi tazminat klozunun mutlaka olması,
-
-
-
-
-
- Araçları kullanan personelin ehliyetleri ile ilgili yasal sebeplerden kaynaklanan tehditlerin olup olmadığını anlamak için mutlak farklı zamanlarda kontroller yapılması yani personelin ehliyetine alkol vs. sebeplerle el konulup konulmadığının zaman zaman kontrol edilmesi,
-
-
-
-
-
- Personelin araç kullanımlarının sürekli takip edilmesi, uyarılması; personelin kontrol edildiğini bilmesi ve ona bunun hissettirilmesi,
-
-
-
-
-
- Araç tahsis edilen personellerin iş sözleşmelerine aracın kullanım şartları, hız limiti, kullanım saatleri ile ilgili mutlaka bir maddenin eklenmesi basit ama etkili olan tedbirlerdendir.
-
-
Konu ile ilgili olarak herhangi bir soru veya sorununuz olması halinde bizimle irtibat kurmanızı rica ederiz.
Saygılarımızla,
Av. Sevilay ERDEM DAVUTOĞLU
Dava Departmanı