SAYI : ÖZDERİN 2023/3
Türk yargılama sisteminde taraflar, yargılama sırasında iddialarını veya savunmalarını ispatlamak üzere çeşitli deliller sunma hakkında sahiptir. Mahkemeye bildirilen bu delillerden bir tanesi de tanıktır.
Tanık; davanın tarafları dışında, dava ile ilgili bir vakıa hakkında beş duyu organıyla edinmiş olduğu bilgiyi mahkemede anlatan kimsedir. Bu itibarla tanık beyanı delil niteliğindedir. Tanığın, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümü hakkında bilgi sahibi olması zorunlu değildir. Tanık, sadece görgüsü ve bilgisi olduğu hususlar hakkında tanıklık yapabilir. Kural olarak tanık ihtiyari bir delildir. Yani mahkemenin tanığın beyanına göre hüküm tesis etme zorunluluğu yoktur. Ancak iş hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda, boşanma davalarında vb. tanık beyanı davanın kaderini belirleyebilmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) madde 119’da dava dilekçesinin hangi unsurları barındırması gerektiği düzenlenmiş; f bendinde ise “İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.” belirtilmesi gerektiği yer almıştır. HMK md. 129-e’de ise davalının cevap dilekçesinde yer alması gereken hususlar arasında “Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.” belirtilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
Dava veya cevap dilekçelerinde iddia ve savunmalarını ispatı amacıyla tanık beyanlarına dayanan taraf, HMK md. 240/2 uyarınca kendisine verilen kesin süre içerisinde tanıklarının isimlerini, T.C. kimlik numaralarını ve tebligata elverişli adreslerini mahkemeye bildirmelidir. Bu listede yer almayan kimseler sonrasında tanık olarak ikinci bir liste ile mahkemeye bildirilemez. Bu sebeple yargılamanın başlangıç aşamasında aşağıdaki kriterlerin dikkate alınarak tanık isimlerinin “eksiksiz olarak” bildirilmesi, bu listeye ek yapılamayacağı için çok önemlidir.
Tarafların tanıklarını belirlerken dikkat etmesi gereken hususlar;
- Tanığın; taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuna ilişkin bizzat kendisinin görgüsü ve bilgisi olmalıdır. Tanığın bizzat görmediği, duymadığı veya şahit olmadığı, sadece tarafların anlatımıyla bilgi sahibi olduğu, hususlarda tanık beyanları mahkemece dikkate alınmamaktadır. Bu sebeple uyuşmazlık konusu/konuları hakkında doğrudan görgüsü ve bilgisi bulunan kişiler tanık olarak bildirilmelidir. Örneğin dava açan işçi ile aynı vardiyada veya dönemde çalışmayan tanığın beyanlarına mahkemece itibar edilmeyecektir. Aynı şekilde boşanma davasında tanığın “Bana hep anlatırdı, eşi onu dövüyormuş.” şeklindeki bir beyanın yargılama süreci açısından kimseye bir faydası yoktur.
- Tanığın hangi konularda bilgi sahibi olduğunun tespit edilmesi oldukça önemlidir. Tanığın hangi vakıaların ispatı hususunda dinletilmek istenildiğinin tanık listesi verilirken mahkemeye belirtilmesi gerekmekte olup ayrıca yargılama esnasında karışıklıkların da önüne geçmektedir. Örneğin boşanma davasında sadece eşin eve geç geldiğini gören komşuya hakim tarafından, diğer bir iddia olan eşlerin yataklarını ayırıp ayırmadığı sorusu yöneltilebilir. Bu tür karışıklıkların önlenmesi amacıyla tanıkların hangi konularda bilgi sahibi olduğu tespit edilmeli ve avukata bilgi verilmelidir.
- Mahkemenin davetiye ile çağırdığı tanığa öncesinde tanık olarak mahkemeye bildirildiğinin bilgisinin verilmesini öneriyoruz. Bu bilgi vermenin izin isteme ile karıştırılmaması gerekmektedir. Zira tanıklık tanık olacak kişinin iznine tabi değildir. O nedenle çokça yanılgıya düşüldüğü gibi “bir sorayım” yaklaşımı ile tanık belirlenmesine hukuken gerek yoktur. Doğru tanıklık yapacağından “emin” olduğunuz, hiç tanımadığınız bir kişiyi bile tanık olarak mahkemeye bildirmekte bir sakınca yoktur. Mahkeme bu kişiyi rızası ile tanıklık yapmaması ve duruşmaya gelmemesi durumunda “polis marifetiyle” çağırıp dinleyecektir. Yasal istisnalar hariç çağrılan tanık “yemin ettirilerek” yemini tahtında dinlenecektir. Her ne kadar bu bir yasal zorunluluk ise de “gönülsüz” tanıklarda en sık rastlanan durum ise duruşmada kendisinden anlatması beklenilen olay veya durumu “bilmediğini/hatırlamadığını” ifade etmesi halidir. Bu durumda tanık beyanlarının yargılamaya bir katkı sağlamayacağının da gözetilmesi gerekmektedir.
- Tanıkların kendilerini güzel ifade edebilen ve hakimin veya karşı taraf vekilinin sorularına cevap verebilecek olan kişilerden seçilmesi öncelikli olmalıdır. Tanığın beyanları, tanığı bildiren tarafın lehine olabileceği gibi aleyhine delil olarak da kabul edilebilir.
- Tanığın mutlaka davanın görüldüğü yer yargı çevresinde ikamet etmesi, bulunması, dinlenmesi zorunlu olmayıp bulunduğu yer mahkemesinde talimat dosyası ile de dinlenebilmektedir.
Tarafların tanık listelerini mahkemeye sunmalarından sonra bildirilen tanıklar için mahkeme tarafından tanıklara davetiye gönderilir. Davetiyenin içeriğinde tarafların adları, tanıklık yapacağı konu, dinleneceği mahkeme, duruşma günü ve saati ve gelmemesinin veya gelmesine rağmen tanıklıktan ya da yemin etmekten çekinmesinin hukuki ve cezai sonuçları yer almaktadır.
Mahkemeye tanıklık yapmak üzere çağrılan herkes gelmek zorundadır. Mahkemeye tanık olarak bildirilen kişi, davalı ve davacı tarafın iradesine bağlı olmaksızın artık kamu tanığı olarak mahkemece dinlenmesi için duruşmaya iştirak etmek zorundadır. Kanunun düzenlediği sınırlı sebepler[1] haricinde tanık, tanıklık yapmaktan çekinemez.
Usulüne uygun olarak çağrıldığı halde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık, zorla getirtilir ve aleyhinde gelmemesinin sebep olduğu giderlerin ve beş yüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasının tarafınca karşılanmasına hükmolunur. Tanığın, geçerli bir mazereti olmaksızın duruşmaya katılmaması halinde Mahkemece, tanık hakkında ihzar çıkartılarak bir sonraki duruşmada hazır edilmesi için kolluk kuvvetlerine müzekkere yazılır. Tanık bir sonraki duruşmaya davetiye ile çağrılmaz, kolluk kuvvetlerince evinden alınarak duruşma salonunda belirtilen gün ve saatte hazır edilir. Yasal düzenleme bu olmakla beraber uygulamada en azından birinci seferde bu süreç, kolluk görevlisinin tanığı “telefonla arayarak” daveti neticesinde gerçekleşmektedir.
Tanıktan Vazgeçme Usulü
Tarafların tanık listelerini sunduktan sonra kural olarak bildirdikleri tanıklardan vazgeçmeleri mümkün değildir. Mahkeme, bildirilen tüm tanıklara davetiye çıkartarak dinlemeye karar verir. Tanığın mahkemede dinlenilmesinden vazgeçilmesi talebi, ancak karşı tarafın muvafakat vermesi ile mümkün olup karşı taraf muvafakat vermediği takdirde tanığın dinlenilmesinden vazgeçilemez.
Tanık ile İspat Yasağı
HMK md. 200[2] düzenlemesi ile kural olarak bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri 14.800,00 TL’yi geçtiği takdirde senetle, yani yazılı delille ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle 14.800,00 TL’den aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yani bu düzenleme uyarınca, 14.800,00 TL’nin üzerindeki alacak borç ilişkilerinde tanık dinlenmesi, tanık ile ispatı mümkün değildir.
Kanun kural olarak hukuki uyuşmazlıkta tarafların yazılı delil ile iddialarını ispat etmelerinin zorunlu olduğunu kabul etmiş sınırlı olarak sayılan durumlarda tanık ile ispatın mümkün olduğu düzenlemiştir.[3] Sınırlı sayılan durumlar haricinde karşı tarafın muvafakati olmaksızın tanık deliline taraflarca başvurulamayacaktır.
Tanık her zaman için güvenilmez ve kötü bir delildir. Nihai olarak “akşam ne yediğini” hatırlamayan bir kişiye üç sene önce tesadüfen dahil olduğu bir olayın detaylarını anlatmasını beklemenin gerçekçi bir tarafı yoktur. Ancak yasal düzenlemelerde tanık delili durduğu sürece taraflar bu risklerle tanıkları bildirmeye devam edecektir. Bu anlamda da sevilen hatta çok da / her zaman işe yarayan bir delil olmadığı da kesindir.
Türk Ceza Kanunu Açısından Tanık ile İlgili Düzenlemeler
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (“TCK”) md. 272, yalancı tanıklığı suç olarak düzenlemiş olup gerçeğe aykırı tanıklık yapmak ile ilgili detaylı ve her aşamaya göre farklı cezai yaptırımlar hüküm altına alınmıştır. Burada ana kriter, tanığın beyanı sebebiyle yargılamada hatalı bir hüküm tesis edilmesidir. Bu haliyle esasen yargılama sırasında tanıklık yapan kişinin yalancı tanıklık yapması durumunda ancak o davada kararın verilmesi, tanığın beyanının gerçeğin ortaya çıkmasına engel olduğunun anlaşılması durumunda yalancı tanıklık suçundan dava açılması mümkündür.
Öte yandan TCK md. 288 “Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır.” hükmü ile tanığın etkilenmesini ve bu bağlamda duruşmadan önce tarafların tanık ifadesini yönlendirecek şekilde sözlü ya da yazılı beyanda bulunmasını suç saymıştır.
Özetlemek gerekirse:
- Tanık listesi mahkemeye bir kez verilebilir. O nedenle yargılamanın başında bütün tanıkların isimlerinin bildirilmesi gerekmektedir.
- Tanık olay hakkında bizzat görgüye dayalı bilgi sahibi olmalıdır.
- Tanıklıktan kaçınmak mümkün değildir.
- Bildirildikten sonra tanığı dinletmekten vazgeçme ancak karşı taraf muvafakat verirse mümkündür.
- Tanık olarak mahkemeye bildirilen kişi bizzat tanıklık yapmak zorundadır. Vekili sair bir sıfatla bir başka kişi aracılığıyla tanıklık yapması mümkün değildir.
- Yalancı tanıklık ve tanığa etkide bulunmak amacıyla yazılı, sözlü beyanda bulunulmak TCK hükümlerine göre suçtur.
Türk yargılamasında tanık beyanlarının delil niteliği, ne zaman tanık deliline başvurulabileceği veya konu ile ilgili herhangi bir soru veya sorununuz olması halinde bizimle irtibat kurmanızı rica ederiz.
Saygılarımızla,
Av. Yasemin MULUK
Dava Departmanı
[1] Tanıklıktan çekinme hakkı, HMK md. 247 - “(1) Kanunda açıkça belirtilmiş olan hâllerde, tanık olarak çağrılmış bulunan kimse, tanıklık yapmaktan çekinebilir. (2) Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme sebeplerinin varlığı hâlinde, hâkim tanık olarak çağrılmış kimsenin çekinme hakkı bulunduğunu önceden hatırlatır.”
Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme, HMK md. 248 - “Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilirler:
a) İki taraftan birinin nişanlısı.
b) Evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi.
c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu.
ç) Taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar.
d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi kayın hısımları.
e) Koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk.”
[2] Senetle ispat zorunluluğu, HMK md. 200 – “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”
[3] Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları, HMK md. 203 – “(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.
ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.